10 Aralık 2015 Perşembe

'Feel'iniz Good olsun!



Feel Good! En azından feel goodlamaya çalış tıpkı benim gibi 😅 gizo hasta gizo yorgun 🤒 sakarya manisa arasındaki bu yolculuğunda yanındaki teyze körkütük hastaydı, tabi gizonun bağışıklığı çok narin oldugundan kaptı teyzeden mikropları 😪 antibiyotikler mi içilmeye başlanmadı, burun spreyleri ağız spreyleri mi sıkılmadı , kulak damlaları mı damlatılmadı neler neler... bir de aldığı sıvı gıdaların haddi hesabı olmadı gizonun. dünkü borçlar genel dersini kaçırdı ama bugünkü ceza geneli kaçıramazdı. Sabah uyandığında daha da iyi hissediyordu, feeli goodtu yani 🙈 okul yolunda da bu mottoyu görünce, aa ne kadar da beni anlatan bir motto dedi ve sizinle paylaştı. Hıı, bir de akıllandı gizo, artık yolculuklarda kim ne derse desin maske takacaktı 😷 hiçbir şey gizodan daha önemli değil çünkü 😏 siz de dikkat edin kendinize havalar soğuk mu soğuk hastalıklar havada kolgeziyor 👻


14 Ekim 2015 Çarşamba

Yaprak döker ağaçlar ama içimiz bahar bahçe!






Yaz sıcaklığını hissettiren ışınlarının güneşin, kış kaçkını ışınlara bırakma sürecidir sonbahar.

Sonbahar doğduğum mevsim,
Sevdiğim mevsim,
Dışardaki yağmurdan sonraki toprak kokusunun; içerideki kahve kokusunun en çok içime işlediği mevsim.

Sonbahar,yeni eğitim öğretim döneminin başlangıcı, okula dönüş.

Sakarya'nın Esentepe Kampüsünde ayrı bir güzel yaşanır sonbahar. Yaprak döker ağaçlar ama içimiz bahar bahçe :) 
Değişkin havalar, karışık akıllar... Kimi giyer eteğini babetini, kiminin ayağında botu üzerinde montu :)




Bu yazımın ilham kaynağı kampüsteki yapraklar oldu 🍂.  Bir de nedenini tam anlamadığım bir şekilde ama sanırım kapağında kullanılan turuncu renginden sonbaharı çağrıştıran okuduğum kitap.

Robin Sharma'nın 'Ferrarisini Satan Bilgesi'si.




Geçirdiği kalp krizi sonrası hayat felsefesini değiştirmek, mutluluğu bulmak üzere Sivana'ya giden saygın bir avukat olan Julian'ın mucizevi dönüşümünü anlatıyor kitap.
Benim için de hayatımda değiştirmek, düzene koymak istediğim bazı eylemler için motivasyonum oldu bu Julian :)

Julian, bu değişimi sonrasında Sivana'daki bilgesi Yogi Raman'ın sözünü tutmak üzere eski iş arkadaşlarından John'un yanına gidiyor ve ona da mutluluğunun,bilgeliğinin özünü anlatmaya başlıyor. Bu sohbet Yogi Raman'ın da Julian'a anlatmış olduğu bir masalla başlıyor...
...
Muhteşem verimli ve yeşil bir bahçede oturuyorsun. Bahçenin ortasında altı kat yüksekliğinde bir deniz feneri var. Biraz sonra fenerin giriş kapısı açılır ve içeriye bir Japon sumo güreşçisi girer. Belinde pembe bir kordon vardır. Sumo güreşçisi yerde duran altın bir kronometrenin üzerine basarak kayar ve düşer. Kendinden geçtikten sonra orada açan sarı güllerin kokusuyla kendine gelir. Enerjisini toplayarak ayağa kalkar. Bahçenin en uzak köşesinde milyonlarca parlak elmas kaplı bir patika bulunmaktadır. Patikadan yürümeye başlar ve bu yol onu tükenmeyen sevinç ve sonsuz mutluluk yoluna götürür.
...



İlk dinlediğinde Julian'ın yaşadığı hayal kırıklığının bir o kadarını John da yaşıyor. Ama sadeliğin gücünü anlamak çok da uzun sürmüyor. Çünkü bu masalın her öğesi parlak bir yaşam için sunulan Sivana Sisteminin yedi erdemini barındırıyormuş....



Okurken huzur bulduğum bu kitabı tür olarak kişisel gelişime kaçsa da -ki maalesef kişisel gelişim kitaplarına olan ilgim pek azdır- sıkılmadan yavaş yavaş Julian'ın konuşturduğu bilgeliğini özümseyerek okudum.

Okumayı düşünecek olursanız -ki hayatınızda bir şeyleri bulmak değiştirmek istiyorsanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim- umarım size de aynı keyfi ve huzuru verir...



Daha ne diyelim, sonbaharınız huzur, barış, sevgi dolsun;

Motivasyonunuz bol olsun! :)

5 Ekim 2015 Pazartesi

Piccolo!

Tatil bitti, öğretim yuvama geri döndüm! Benim için bugün okulun ilk günüydü. Fakültemizin yeni binası, yeni dersler, yeni yüzler derken dersin sonunda bu diyarda en sevdiğim insanlarla yine şehrin yenisi olan alışveriş merkezini bir ziyaret edelim dedik.


Karnımızı doyurup mağazalardaki yeni sezon ürünlere göz attıktan sonra bir uyku hali çöktü ki bana anlatamam. Vücudum  adeta acil kahve uyarısı gönderdi beynime, hemen bir kahve dükkanı bulmalıyız derken girişteki Gloria Jean's Coffees göz kırpar oldu bana.


Duvardaki menüde her zamanki gibi cafelatteyi ararken bir latte ismi daha takıldı gözüme 'Piccolo Latte'.


Hemen sordum tezgahtaki beyefendiye nedir bu Piccolo latte diye. 

Cafelattenin espressosunun daha ağır ve sütünün daha az olduğu bir kahve çeşidiymiş bizim bu Piccolo. İşte dedim, şuanda aradığım lezzet bu olmalı: süt yumuşaklığını hissettirmeli fakat kahve de ağırlığını koymalı.


Tam seçimimi yapacakken tezgahtaki beyefendi uyardı beni, hanımefendi adı latte olsa da kullandığımız fincan  normal espresso fincanı diye. Bu yerinde uyarıyla birlikte fikrimi değiştirmedim, Piccolo Lattemi istedim ve bekledim.




Piccolomun tadı tam tahmin ettiğim gibiydi; espressonun ağırlığı durgunluğumun yerini dinçliğe bırakırken sütün yumuşaklığı içimi ısıtmıştı.




Bir de mekan da hayli samimi ve sıcak olunca huzur geldi beni ve sevdiğim insanları sımsıkı sardı. 

Gloria Jean's Coffees deki ilk kahve deneyimim Piccolo Latte ile oldu ve bence çok da yerinde oldu! :)

26 Eylül 2015 Cumartesi

Affan dedeye para saydım sattı bana çocukluğumu!




Bayram günü!


Ayrı bir mutluluk kaplardı içimi, bir zamanlar tabi. Hani böyle dili, dini, ırkı tanımadığım zamanlar, hiçbir şeyin umrumda olmadığı zamanlar.

Çocukluğumun zamanları...

Bayram günü aile büyükleri ziyaret edilir, elleri öpülür, kolonyalar şekerler havalarda uçuşur; şekerleri çikolataları gören çocukların gözleri faltaşı gibi açılır, kız çocukları çantalarına erkek çocukları ceplerine doldururlar o değerli ziynetlerini, hele bir de şekerin yanında harçlık verilirse tam bir bayram olur onlar için.

Bugün yine bir bayram günü, hatta bir kurban bayramının üçüncü günü. Çantamdan ayıkladıgım şekerleri görünce çocukluğum geldi aklıma bir de su gibi geçen zaman.


Çocukken bayramlar daha mı güzeldi yoksa biz mi daha masumduk bilmiyorum.
Ama büyüdükçe hayatın daha yavan olduğunu anlıyorum.

Belki de bayram çocuklar için özeldir;

bayram, çocuk sevindirmek demektir.

Çocuklar da özeldir en az bayramlar kadar.


Geçen zamana karşı bayram heyecanınızın tükenmemesi dileğiyle!.. :)


Bu anlamlı konuyu şiirsiz bırakmamak lazımdı ben de bir nefes huzur bıraktım size Cahit Sıtkı Tarancı'dan...
İşte 'Çocukluk'

Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.

Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Posted on 03:56 | Categories:

24 Eylül 2015 Perşembe

bir ben eksiktim!

merhabalar,
bendeniz gizem nur, halk arasındaki adıyla gizo, ilkokuldan beri tüm yaratıcılıkla ilgili projelerinde kullandığı marka ismi yani isminin baş harfleri gnd.

sosyal medyada ailesi ve çevresi tarafından sevilen(yalnızca sosyal medyada değil ;) ), 'kendi çapında' paylaşımlarından  beğeniler alan, bu gizemli dünyanın büyüsüne kapılan, günlük hayatın tüm negatif yüklerinden kurtulmak için bu alemi çok iyi değerlendiren bir şahsiyetim. son zamanlarda baktım ki herkeste bir bloggerlik sevdası, benim neden yok ki bir blogum dedim. kimse okumasa da yazdıklarımı gün gelir torunlarıma belki biraz tebessüm edecekleri iki üç satır kalır düşüncesi sardı birden, ben de yazmaya karar verdim.

hıh işte, bir ben eksiktim!

ilgi alanlarımı saymakla bitiremem ancak hayattan keyif almayı seven biri için tüm postlarım ilgi çekici hale gelebilir. edebiyattan modaya, modadan kişisel bakıma, kişisel bakımdan sinemaya, sinemadan kitapa, kitaptan kahve aşkıma ve tüm bunlardan tatliş şeylere ilgi alanımın kapıları ardına kadar açıktır.


postlarımı yazarken aldığım keyfi, yazdıklarımı okuyanlara da bir nebze hissettirebilmek dileğiyle!

tatliş kalın :)

paylaşım