kafamız karışık.
Birileri okur ümidiyle bir şeyler yazarken kafamdan o kadar çok düşünce geçiyor ki çizgi roman olsam başımın üzerinde iki metre kare büyüklüğünde içiçe girmiş düşüncelerden oluşan yazı baloncukları çıkardı. Kafamız bugün de karışık neden mi işte buyrun.
Hiç hatırlayamadığımız o güzel zamanlar...
0-5 yaş aralığından bahsediyorum.
Geçen gün küçük kuzenimin hatırlayamadığı için ağladığı zamanları.
Hatırlasaydık belki en kaygısız olduğumuz o günlerde nasıl hissettiğimizi, nasıl düşündüğümüzü özümseyip şimdiki zamanda yaşadığımız derin kaygı ve mutsuzluklardan ya da altında ezildiğimiz o koca koca sorumlulukların eziyetinden arınmamız çok daha kolay olurdu.
Hatırlayamadığımız için bahsettiğim sıkıntılarla baş etmek adına başka çıkış yolları, eğlence ya da kafa dağıtma yolları arıyoruz. Hemen akıllara e sosyal medya var ya diye çıkış yolu gelebiliyor.Tabi sosyal medya sağ olsun yaklaşık 8 senedir hayatımızda, her gün biraz daha yaşamımıza yerleşen bu büyülü dünya da artık kimimize kabak tadı vermeye başladı bile.
Dedim ya büyülü dünya! Herkesin çok mutlu olduğu, pahalı kıyafetler giyip, elit mekanlarda gününü gün ettiği, her hafta sonu keşif için bir yerlere gittiği...
Peki gerçekten öyle mi?
Sadece mutlu anların paylaşıldığı, o ponçik videolar, renkli fotoğraflar çekildikten sonra yaşanan tartışmaların, sorunların bahsinin dahi geçmediği bir dünya, aslında gösterildiği kadar da güzel olmayan bir dünya.
Mutlaka alıcısının olduğu paylaşılan laf sokmalı özlü sözlerden bahsetmiyorum dahi.
İtiraf edelim, kabak tadı verdi gerçekten. İyi de sosyal medya olmadan önce nasıl baş ediliyordu başta bahsettiğim sorunlarla? Sonuçta sosyal medyayla doğmadık di mi? Di.
Doğmadık doğmasına da öncesi yaptıklarımızı da unuttuk.
Aslında bir şeyler geliyor aklıma, hepimizin aşina olduğu, kimimizin duymaktan sıkıldığı,çoğumuzun CV'leri doldurmak amacıyla hobi olarak yazdığı... Bu klişeyi duymak için mi buraya kadar okuduk bu yazıyı diyeceksiniz ama yazının icadından beri çoğu kıymetli insanın da onayladığı,
evrensel olan bu aktivite sayesinde senden asırlar önce yaşamış olan biri, senin de içini kemiren ve bir türlü ifade edemediğin duyguları ifade etmiştir bir yerlerde ya da bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim dersin.
Evet, iyi bir kitap okumak, en evrensel olan ve seni bu dünyadan alıp bambaşka diyarlara götüren en samimi aktivite.
Kimimizin hala bu değerli alışkanlığı bir hazineye sahipmişçesine koruyup kolladığı, kimimizin kötü bir kitaba rastlayıp araya uzunca mesafeler koyduğu bir zamanda yaşıyoruz, zaman öldürmek adına vasıfsız bir çok içerik türediğinden bu sihirli dünyanın kapısını aralamayı da unutuveriyoruz.
Suç tamamen de bizde değil aslında, bu kadar hayıflanmanın alemi de yok açıkçası. Günümüz kitaplarının kaçı bizi alıp bir yerlere götürüyor ya da kaç yazar var cümlelerin özünü doldurup okuyucuya ileten? Ahir zamanda helal yemek kadar helal olsun dedirtecek kitap bulmak da oldukça zor. Ama biz yine de eksik etmeyelim sol cebimizden umudu...
Bakınız son iki cümlemde yine farklı ideolojileri kaynaştırıp fazlaca haklı bulduğum bir sonuç elde ettim ehehe.
Son olarak ümit, barış, motivasyon, mutluluk falan filan işte.
0 yorum:
Yorum Gönder